26 Ağustos 2014 Salı

İlk kemoterapi; "yarın bambaşka bir gün olacak (mı?)"

Bugün 7 Kasım, meme kanseri olduğum ortaya çıktığından beri sanki yüz yıl süren bir hafta geçti. Geçen bir hafta içinde yapılan sayısını bilmediğim doktor görüşmeleri, testler, tetkikler derken işte o gün geldi çattı, kemoterapi! Sabah kalkıp oğlumla oyun oynayıp kahvaltısını yaptırdıktan sonra okula uğurluyorum. Oğlumu okuldan babaannesi alıp kendi evine götürecek, uyku saati gelene kadar orada kalacak, anne grip olmuş evde yatıyor diyecekler. Uyku saati geldiğinde babası arabada uyutup eve öyle getirecek; kemoterapiye vücudumun ne tepki vereceğini kestiremediğimizden o gece karşılaşmamamızın daha iyi olacağını düşündük, beni hasta görmesini hiç istemiyorum.

Hazırım, eşimle birlikte hastaneye doğru yola çıkıyoruz. Şimdiye kadar trafik olmasına sevindiğim bir araba yolculuğum hiç olmamıştı :) Hastaneye ulaşmamızla herşey birden hızlanıyor, onkoloğumla görüşüyorum, çok tatlı bir kadın, sürekli gülümsüyor. Bir onkoloğun bu kadar pozitif ve sempatik olması uğraştığı konunun sevimsizliği nedeniyle tuhaf geliyor, doktorumu seviyorum ve bu duruma şaşırıyorum, kafamın içinde bir şarkı yankılanıyor “Strumming my pain with his fingers, singing my life with his words, killing me softly with his song, killing me softly with his song, telling my whole life with his words, killing me softly with his song..”, nerden çıktı bu şarkı şimdi diye bir daha şaşırıyorum..
Kan tahlili sonuçlarını bekliyoruz, ışık hızıyla çıkıyor sonuçlar, kemoterapi almamda bir sakınca yokmuş. Hadi geçelim diyor hemşire, kemoterapi ünitesine doğru yürüyoruz, çok korkuyorum, eşimin elini daha sıkı tutarak gülümsemeye çalışıyorum, o kadar gerginim ki başarabiliyor muyum emin değilim, dur bir fotoğraf çekelim diyorum.
 
Kemoterapi ünitesinin kapısı arkamızdan kapanıyor. Ağlıyorum. Nereye baksam saçları, kaşları olmayan bembeyaz insanlar var, Allah’ım herşey sanki bir kabus, ben burda olmamalıyım, LÜTFEN BİRİSİ BENİ UYANDIRABİLİR Mİ ARTIK!? Saçları kazınmış bir kadına gözüm takılıyor, ama saçları kemoterapiden dökülmüş gibi değil, sanki özellikle kazınmış, sonra elini tuttuğu çocuğa kayıyor gözlerim, onun da saçları yok, ama onunkiler kazınmamış, dökülmüş. Tekrar bakıyorum kadına, gücü dalga dalga yayılıyor etrafa, dağ gibi dimdik duruyor, sımsıkı tutuyor oğlunun elini. Sonra başka çocuk sesleri duyuyorum, ağlayan çocuklar, biraz sonra kemoterapi alacaklar çocuklar, Allah’a binlerce kez şükrediyorum, bir daha ağlamamaya söz veriyorum.
Odaya geçiyoruz, serumlarımın gelmesini beklerken kemoterapi hemşiresi bir yandan beni rahatlatmaya çalışıyor bir yandan da genel bilgiler veriyor. Hemşireye “şu anda kapı açılsa ve birisi gelip ‘duruuunnn tahliller karışmış, siz kanser değilsinizzz’ dese olan bitenden dolayı hiç kızmam, alnından öper çıkar giderim” sözleri dökülüyor ağzımdan, hemşirenin şaşkın ve bir o kadar da üzgün bakışlarıyla karşılaşıyorum :) Zaten serumlarım da geldi artık, işte oradalar, hepsi gerçek.. Önce mide koruyucu ve alerji önleyicilerle başlıyoruz, çok korkuyorum, eşime gülümsüyorum, serumdan ilaç tıp tıp akıp ince şeffaf borudan kayarak portumdaki iğneden ana damarıma giriyor. Alerji ilaçları beni sersemletiyor, göz kapaklarım ağırlaşıyor, uyuyup kalmadan bir fotoğraf çekmesini istiyorum eşimden, kocaman gülümsüyorum. Sonraki serumları alırken artık gözlerimi açık tutamıyorum, ara sıra gözlerimi açtığımda karşımdaki pencereden yaprakları sararmış ağaçları görüyorum, kış geliyor..

Eve dönüyoruz, hareketlerim iyice ağırlaştı, tedavim süresince meditasyon niyetine oğlum için örmeye karar verdiğim battaniyeyi örmeye başlıyorum. Oğlum için kurduğum hayallerle örülü bir battaniye olacak bu, çok romantik :) Bir süre sonra kapanan gözlerime daha fazla karşı koyamıyorum, beynim karıncalanıyor, kulaklarım uğulduyor, yatağa uzanıyorum, artık gözlerimi açamıyorum, düşüyorum..
“Aşkım iyi misin?” derinden bir ses duyuyorum, eşim yanımda, gözlerimi açamıyorum, iyiyim demek için ağzımı açıyorum, sesim çıkmıyor, ağzımı kapatmak istiyorum, kapatamıyorum, güçlükle gözlerimi aralıyorum, korku dolu bir çift göz bana bakıyor, iyiyim diye fısıldıyorum, gözlerim kapanıyor, sanırım ağzım hala açık. Saat kaç, ne kadardır bu şekilde yatıyorum bilemiyorum, kulaklarım uğulduyor, beynim zonkluyor, midem bulanıyor, hiçbir uzvumu hareket ettiremiyorum, yataktan bir daha kalkamayacağım sanırım. Eşimi telaşlandırmak istemiyorum, sakince yatıyorum, uyuyorum zannediyor, uyuyor muyum emin değilim, bilincim gidip geliyor sanki. Midem çok bulanıyor, midemdekileri çıkartmak istiyorum, eşim ve oğluma bakan ablası kaldırıyorlar beni, banyoya kadar kilometrelerce yol gidiyoruz, midemde hiçbir şey yok, hiçbir şey çıkartamıyorum, ayakta duramıyorum, yatağa dönüyoruz. Eşim endişeli, doktoru arıyor, “doktor endişelenmememizi söyledi, yarın bambaşka bir gün olacak dedi” bu sözler beynimde yankılanarak tekrar uyku-baygınlık arası halime dönüyorum, yarın bambaşka olacak, yarın, bambaşka, yarın.. Yarın olacak mı?  

15 Ağustos 2014 Cuma

Bir port var bende benden içeri

Meme cerrahımın muayenesinden sonra önce kemoterapi ile kitlenin küçültülmesine karar verilmişti. Kemoterapi bir nevi zehir olup verilirken damarları yakıp haşat ettiğinden ve sağ kolumdaki lenfler de alınıp bu kol ileride damar yolu açmak için kullanılamayacağından, önce bir port takalım dedi doktorum. Böylece kemoterapi için sol kolumdan her seferinde damar yolu açılmadan, portum kullanılarak alabilecektim kemoterapiyi. Ben de tamam hadi takın o zaman şimdi dedim :) meğerse bu port için ufak çapta bir operasyon gerekiyormuş böyle bayılıp ayılmalı!
Neye uğradığımı anlayamadan 4 Kasım'a 34 yıllık hayatımın ilk ameliyat randevusu alınmıştı bile! Sabah kalkıp sakince hazırlandım, oğluma iş için Ankara'ya gideceğimi ve o gece otelde kalacağımı anlattım, tabi ki durumdan hiç memnun olmayıp bir hışımla bana hoşçakal bile demeden arkasını dönüp uzaklaştı benden. Günün ilerleyen saatlerinde huysuzluğun dozunu arttırmakla kalmayıp bir de kendisini banyoya kilitlemiş :O tabi ben bu banyo meselesini aylar sonra öğrendim :)
Hastaneye ulaştıktan sonra herşey hızlandı, damar yolu, hazırlıklar vs derken durup düşünmeye fırsat olmadan kendimi bayıltılmak üzere buldum, bkz ameliyat çoraplı ben:
resme alt yazı: "narkozdan ayılırken saçma sapan birşeyler söylemesem bari"
Sonra bu kanser teranesi başladığından beri uyuduğum en deriin ve huzurlu uykudan uyanmaya başladım, üzerimde sıcak hava dolu bir nevresim, ooh çok rahat derken sağ göğüs kafesimdeki batmayla kendime geldim, işte portum oradaydı.,
Kasıma dikilerek sabitlenmiş, doğrudan ana damarıma giden yol, hole in my soul.. O zaman bu şarkı da portuma gelsin :)

Neler aldım neler verdim?

Öncelikle itiraf etmeliyim fena halde boyumun ölçüsünü aldım :) ağzımın payını da almış olabilirim, tabi dersimi almışsam o en güzeli olur. Özetle alınanlar, verilenler...
- Hayatımın en kötü haberlerinden birini aldım, Allah daha kötülerini almayı nasip etmesin, amin,
- 34 yıl boyunca toplamda akıttığım gözyaşının birkaç mislini bir-iki gün içinde akıttım, gözyaşlarımı sellere verdim gitti,
- Kanser olduğum haberini aileme veremedim, önce kimseye söylememe kararı aldım, sonra dayanamadım abime verdim haberi,
- 6 seans kemoterapi aldım,
- 34 yıldır kafamda taşıdığım saçlarımı, kaşlarımı, kirpiklerimi verdim,
- Bolca peruk, takma kirpik, kaş kalemi aldım, ayy iyi ki varlar :)
- Beynimin bir kısmını verdim, kemoterapi beyin hücrelerimi de mi öldürdü ne, kafam hiç çalışmıyordu bir dönem :)
- 8 kilo aldım,
- Tenimin rengini, gözümün ferini verdim,
- Hiç ummadığım insanlardan inanılmaz destek aldım, yepyeni dostlar aldım hayatıma,
- Dost zannettiğim kimilerinin gerçek yüzlerini gördüm, gözümden akan sele verdim gittiler,
- Zor bir karar aldım, Allah'ım daha zoruyla karşılaştırma nolur,
- İki meme, bir lenf bezi verdim,
- İki protez ve 5 diren aldım, direnin önce üçünü sonra kalan ikisini verdim ama geçen zamanı bir de bana sorun,
- 28 seans radyoterapi aldım,
- 7 ayımı verdim,
- Sağlığımı geri aldım, nokta, son.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Hu huuuu :)

Uzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba! Hatırlarsanız kanser olduğumu ailemden saklamaya çalışırken bir yandan burda nerdeyse davul çalarak olanları cümle aleme duyurduğumu fark etmemle birlikte apar topar blogumu kapatmıştım. Hastalığımı ailemden saklama durumumda henüz pek bir değişiklik yok (babama, abime ve iki halama söyledim ama ailenin geri kalanı (annem de dahil) hala durumu bilmiyor) ama nüfus bilgilerimi ve eşkalimi vermeden de burada yazmaya devam edebileceğimi düşünüyorum :)
Geçen zaman zarfında kanserin çeşitli türleriyle mücadele eden çok insanla tanıştım; hepsinin ortak noktası kendilerini yalnız hissetmeleriydi. Ee atalarımızın boşuna dememiş “damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” diye. O zaman bu blog tüm damdan düşenlere gelsin :)

Hey sen, serseri!

uzağındaydım düşerken
nasıl bilirsen öyle ol
kabusum oldun, çok oldun
iyi ki yarına yoksun

düşledim kayboldum, konuştum ziyan oldum
eskinin huzurunda el pençe divan durdum
ah, devrimim benim, nedir senden çektiğim
sen geldin ve ben değiştim

hayat ne boş anlamsız
neye benzerdi kansersiz
ortağım oldun, çok oldun
iyi ki yarına yoksun

düşledim kayboldum, konuştum ziyan oldum
eskinin huzurunda el pençe divan durdum
ah, devrimim benim, nedir senden çektiğim
sen geldin ve ben değiştim

aldım, verdim, ben seni yendim
kaçtım, sattım, beş paraya sattım

ağla, ağla, geçer...