Bugün 7 Kasım, meme kanseri olduğum ortaya
çıktığından beri sanki yüz yıl süren bir hafta geçti. Geçen bir hafta içinde yapılan
sayısını bilmediğim doktor görüşmeleri, testler, tetkikler derken işte o gün
geldi çattı, kemoterapi! Sabah kalkıp oğlumla oyun oynayıp kahvaltısını yaptırdıktan
sonra okula uğurluyorum. Oğlumu okuldan babaannesi alıp kendi evine götürecek,
uyku saati gelene kadar orada kalacak, anne grip olmuş evde yatıyor diyecekler.
Uyku saati geldiğinde babası arabada uyutup eve öyle getirecek; kemoterapiye
vücudumun ne tepki vereceğini kestiremediğimizden o gece karşılaşmamamızın daha
iyi olacağını düşündük, beni hasta görmesini hiç istemiyorum.
Hazırım, eşimle birlikte hastaneye doğru yola
çıkıyoruz. Şimdiye kadar trafik olmasına sevindiğim bir araba yolculuğum hiç
olmamıştı :) Hastaneye ulaşmamızla
herşey birden hızlanıyor, onkoloğumla görüşüyorum, çok tatlı bir kadın, sürekli
gülümsüyor. Bir onkoloğun bu kadar pozitif ve sempatik olması uğraştığı konunun
sevimsizliği nedeniyle tuhaf geliyor, doktorumu seviyorum ve bu duruma
şaşırıyorum, kafamın içinde bir şarkı yankılanıyor “Strumming my pain with his fingers, singing my life with his words, killing
me softly with his song, killing me softly with his song, telling my whole life
with his words, killing me softly with his song..”, nerden çıktı bu şarkı şimdi diye bir daha şaşırıyorum..
Kan tahlili sonuçlarını
bekliyoruz, ışık hızıyla çıkıyor sonuçlar, kemoterapi almamda bir sakınca
yokmuş. Hadi geçelim diyor hemşire, kemoterapi ünitesine doğru yürüyoruz, çok
korkuyorum, eşimin elini daha sıkı tutarak gülümsemeye çalışıyorum, o kadar gerginim ki başarabiliyor muyum emin değilim, dur bir fotoğraf çekelim diyorum.
Kemoterapi ünitesinin
kapısı arkamızdan kapanıyor. Ağlıyorum. Nereye baksam saçları, kaşları olmayan bembeyaz insanlar var,
Allah’ım herşey sanki bir kabus, ben burda olmamalıyım, LÜTFEN BİRİSİ BENİ UYANDIRABİLİR Mİ ARTIK!? Saçları kazınmış
bir kadına gözüm takılıyor, ama saçları kemoterapiden dökülmüş gibi değil,
sanki özellikle kazınmış, sonra elini tuttuğu çocuğa kayıyor gözlerim, onun da
saçları yok, ama onunkiler kazınmamış, dökülmüş. Tekrar bakıyorum kadına, gücü
dalga dalga yayılıyor etrafa, dağ gibi dimdik duruyor, sımsıkı tutuyor oğlunun
elini. Sonra başka çocuk sesleri duyuyorum, ağlayan çocuklar, biraz sonra kemoterapi
alacaklar çocuklar, Allah’a binlerce kez şükrediyorum, bir daha ağlamamaya söz
veriyorum.
Odaya geçiyoruz, serumlarımın gelmesini
beklerken kemoterapi hemşiresi bir yandan beni rahatlatmaya çalışıyor bir
yandan da genel bilgiler veriyor. Hemşireye “şu anda kapı açılsa ve birisi
gelip ‘duruuunnn tahliller karışmış, siz kanser değilsinizzz’ dese olan
bitenden dolayı hiç kızmam, alnından öper çıkar giderim” sözleri dökülüyor
ağzımdan, hemşirenin şaşkın ve bir o kadar da üzgün bakışlarıyla karşılaşıyorum
:) Zaten serumlarım da geldi artık, işte
oradalar, hepsi gerçek.. Önce mide koruyucu ve alerji önleyicilerle başlıyoruz, çok
korkuyorum, eşime gülümsüyorum, serumdan ilaç tıp tıp akıp ince şeffaf borudan
kayarak portumdaki iğneden ana damarıma giriyor. Alerji ilaçları beni sersemletiyor,
göz kapaklarım ağırlaşıyor, uyuyup kalmadan bir fotoğraf çekmesini istiyorum
eşimden, kocaman gülümsüyorum. Sonraki serumları alırken artık gözlerimi açık
tutamıyorum, ara sıra gözlerimi açtığımda karşımdaki pencereden yaprakları
sararmış ağaçları görüyorum, kış geliyor..
Eve dönüyoruz, hareketlerim iyice ağırlaştı, tedavim süresince meditasyon niyetine oğlum için örmeye karar verdiğim battaniyeyi örmeye başlıyorum. Oğlum için kurduğum hayallerle örülü bir battaniye olacak bu, çok romantik :) Bir süre sonra kapanan gözlerime daha fazla karşı koyamıyorum, beynim karıncalanıyor, kulaklarım uğulduyor, yatağa uzanıyorum, artık gözlerimi açamıyorum, düşüyorum..
“Aşkım iyi misin?” derinden bir ses duyuyorum,
eşim yanımda, gözlerimi açamıyorum, iyiyim demek için ağzımı açıyorum, sesim çıkmıyor,
ağzımı kapatmak istiyorum, kapatamıyorum, güçlükle gözlerimi aralıyorum, korku
dolu bir çift göz bana bakıyor, iyiyim diye fısıldıyorum, gözlerim kapanıyor, sanırım
ağzım hala açık. Saat kaç, ne kadardır bu şekilde yatıyorum bilemiyorum, kulaklarım
uğulduyor, beynim zonkluyor, midem bulanıyor, hiçbir uzvumu hareket ettiremiyorum,
yataktan bir daha kalkamayacağım sanırım. Eşimi telaşlandırmak istemiyorum, sakince
yatıyorum, uyuyorum zannediyor, uyuyor muyum emin değilim, bilincim gidip
geliyor sanki. Midem çok bulanıyor, midemdekileri çıkartmak istiyorum, eşim ve
oğluma bakan ablası kaldırıyorlar beni, banyoya kadar kilometrelerce yol
gidiyoruz, midemde hiçbir şey yok, hiçbir şey çıkartamıyorum, ayakta
duramıyorum, yatağa dönüyoruz. Eşim endişeli, doktoru arıyor, “doktor
endişelenmememizi söyledi, yarın bambaşka bir gün olacak dedi” bu sözler beynimde
yankılanarak tekrar uyku-baygınlık arası halime dönüyorum, yarın bambaşka olacak, yarın,
bambaşka, yarın.. Yarın olacak mı?