Parti büyük bir
neşe ile yaşanıp ardında yorgunluk bırakarak bittikten ve anne-babamı evlerine
yolcu ettikten sonra nerdeydi bakalım şu kitleler, hmm gelin bakalım şöyle siz
nesiniz deme fırsatım oldu. Kafamda Pazartesi gününe kadar "acaba mı? /
yok canım" arasında gidip geldikten sonra Pazartesi sabahı saat 9'da
kendimi kadın doğum doktorumun kapısında buldum. Hayatımda gördüğüm en pozitif
doktorlardan biri olan kadın doğum doktorumun muayenesi ve rahatlatıcı
konuşmalarından sonra sıra mamografi-ultrason ve meme cerrahisi
muayenesindeydi. Yarım gün tatil olan 28 Ekim günü, bunların hepsi ancak
sanırım bu hızla yapılabilirdi. Ya da durumun önemine binaen hepsi bir çırpıda
yapıldı, bilemiyorum. Hatta bunlarla da kalmadı, meme mr'ı ve trucut biyopsi
bile aradan çıkartıldı. "Acaba mı?/yok canım" düşünceleri yerini meme
cerrahı doktorun "elle muayene ve ultrason görüntüleri şüpheli"
cümlesine bırakmıştı artık.. Kafamın içinde "Nasıl yani?", "Daha
çok erken" ama en çok da "Oğlum daha 3 yaşında" lafları
yankılanıyordu..
Oysa ki annem ve
teyzemin yumurtalık kanseri olmalarından dolayı bu konu bana hiç de uzak
değildi. Sadece nasıl annem ve teyzem 60 yaşlarında bu hastalığa
yakalandılarsa, benim de önümde daha uzun yılların olduğunu düşünüyor ve
yumurtalıklarımdan gol yemeden önce onlardan kurtulmanın planlarını yapıyordum
kendimce. Eee dedikleri gibi "hayat siz planlar yaparken başınıza
gelenlerdir". Ayrıca, bir kere daha gördüm ki, ne kadar bilinçli olunursa
olunsun, kanserin basiret bağlanmasıyla yakın bir akrabalığı vardı (bu basiret
bağlanması konusuna tekrar geleceğim)..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder