2 Kasım 2013 Cumartesi

Kıldan tüyden meseleler

Silahlarımı seçme aşamasından bahsettiğim yazımı çocukluğuma dönmemizi gerektiren saç meselesi ile bitirmiştim. Şimdi kaldığımız yerden bu kıl-tüy meselesine devam edelim :)

Küçüklüğüme dönecek olursak; ben küçükken annem hep saçımı benim isteğim dışında küt tabir ettiğimiz kulak altında biten modelde kestirirdi. Hatta aramızdaki kestirirdin/kestirmezdin itişmesi kuaförün eve gelip annemin makyaj masasının önündeki taburede saçımı kesmesiyle son bulurdu. Bu travmadan (travma kelimesi de moda ya, cümle içinde kullanma fırsatını kaçırmak istemedim) kaynaklı olduğunu düşündüğüm bir şekilde, saç modelime kendim karar vermeye başladığım yaştan başlayarak, 34 yaşımı bitirmeme bir aydan az kalan şu son döneme kadar saçımı kestirmek konusunda hep tereddütlü oldum. Sadece saç kesimi mi, renk, şekil, saçla ilgli aklınıza gelebilecek her türlü değişimden hep kaçınırım, ya da kaçınırdım diyelim :)

Şimdi saçlarımın tamamını kaybetmeme bu kadar az kalmışken böyle tuhaf bir dinginlik, sükunet içindeyim niyeyse? Tek derdim oğlum beni saçsız görmesin, bir de konuyu gizlediğimiz aile eşrafından kelliğimi saklayayım. Nasıl olacak derken protez saçı keşfettik, tedaviye önce kemoterapi ile başlanacağı için anlaşılan pek zamanım olmayacak uzun uzun araştırıp konuyu listelere, excellere dökmeye :) Zira görüştüğümüz bir yer siparişten sonra tedarik süresinin 2 haftayı bulabileceğini söyledi, derhal sipariş veriliyore.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder