1 Kasım 2013 Cuma

Peki nasıl oldu?

Bahsi geçen doğum günü partisinden önceki gece, oğlumu uyutma çabalarım sırasında bir süredir koltuk altımda ağrı yapan şey ne olabilir ki düşüncesiyle koltuk altımı yokluyordum ki mememdeki kitleyle karşılaştım. Klasik bir tepki olarak "yok canııımm" diyerek oğluma sarılıp uyumasını beklerken ertesi sabahki partinin detaylarını düşünüyordum.


Parti büyük bir neşe ile yaşanıp ardında yorgunluk bırakarak bittikten ve anne-babamı evlerine yolcu ettikten sonra nerdeydi bakalım şu kitleler, hmm gelin bakalım şöyle siz nesiniz deme fırsatım oldu. Kafamda Pazartesi gününe kadar "acaba mı? / yok canım" arasında gidip geldikten sonra Pazartesi sabahı saat 9'da kendimi kadın doğum doktorumun kapısında buldum. Hayatımda gördüğüm en pozitif doktorlardan biri olan kadın doğum doktorumun muayenesi ve rahatlatıcı konuşmalarından sonra sıra mamografi-ultrason ve meme cerrahisi muayenesindeydi. Yarım gün tatil olan 28 Ekim günü, bunların hepsi ancak sanırım bu hızla yapılabilirdi. Ya da durumun önemine binaen hepsi bir çırpıda yapıldı, bilemiyorum. Hatta bunlarla da kalmadı, meme mr'ı ve trucut biyopsi bile aradan çıkartıldı. "Acaba mı?/yok canım" düşünceleri yerini meme cerrahı doktorun "elle muayene ve ultrason görüntüleri şüpheli" cümlesine bırakmıştı artık.. Kafamın içinde "Nasıl yani?", "Daha çok erken" ama en çok da "Oğlum daha 3 yaşında" lafları yankılanıyordu..
Oysa ki annem ve teyzemin yumurtalık kanseri olmalarından dolayı bu konu bana hiç de uzak değildi. Sadece nasıl annem ve teyzem 60 yaşlarında bu hastalığa yakalandılarsa, benim de önümde daha uzun yılların olduğunu düşünüyor ve yumurtalıklarımdan gol yemeden önce onlardan kurtulmanın planlarını yapıyordum kendimce. Eee dedikleri gibi "hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir". Ayrıca, bir kere daha gördüm ki, ne kadar bilinçli olunursa olunsun, kanserin basiret bağlanmasıyla yakın bir akrabalığı vardı (bu basiret bağlanması konusuna tekrar geleceğim)..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder