1 Kasım 2013 Cuma

ve olaylar gelişir..

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere en değerli armağanını kutladığımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bu sene bizim evde korku-endişe ve gözyaşlarıyla geçti maalesef. Kadınlık/annelik içgüdüsü mü dersiniz, evham mı, öngörü mü, ne dersek diyelim biyopsinin henüz açıklanmayan sonuçları benim için netti aslında. Hemen kafamın içinde önümüzdeki günler, aylar hatta yıllar için çok değişkenli senaryolar yazılmaya başlamıştı bile. Şöyle olursa böyle, öyle olursa falanca, kalbim, ruhum oğlum, sevgilim, hayat arkadaşım, diğer yarım eşim, ailem, arkadaşlarım, işim, hayatımdaki her canlı/cansız için (ağlama ve sinir krizleriyle bölünen) planlar yapmaya koyulmuştum ki..

Hayatta duruşunu, tarzını ve hayatını örnek aldığım insanlardan biri olan, ne zaman bir konuda takılsam cevaplarını hep onda aradığım, benim için eşsiz bir bilgi kaynağı olan pek sevgili bir arkadaşım ile konuşmamız beni kendime getirdi. "One point at a time!" Serena Williams'ın maçlarındaki stratejisi; bırakın turnuvayı, maçın bile skorunu düşünmeden önündeki sayıyı alma çabası, işte yapmam gereken buydu. Artık daha sakindim..

Bu sefer önümde aşağıdaki "TO DO" vardı;
- OĞLUM  kesinlikle minimum etkilenecek şekilde korunacak (Allah'ım nasıl olacak bu!), anlamamalı, hissetmemeli (nasıl olacaksa?), beni kesinlikle hasta/kötü/üzgün görmemeli,
- Ultrason, mamografi, MR, biyopsi sonuçları alınacak,
- Başka doktorlar araştırılacak, görüşülecek,
- Tedavi konusunda (tedavinin sırası, nerde ve kim tarafından yapılacağı) karar verilecek,
- Evdeki organizasyonlar, ev hayatının normal seyri sağlanacak.
! Ailemin (neyse ki çoğu İstanbul dışında) haberdar olmaması için ne gerekiyorsa yapılacak! (bir kanser haberi daha, hem de benimki, ciddi bir yıkıma yol açabilir, dikatttt!!!)

Kafamda to do listem ve ben bolca Passiflora'lı bir uykudan uyanıp işe gittik, en sakin halimizle ordan çıkıp hastanenin yolunu tuttuk.

Sonuçlar ortadaydı, tereddüt yoktu, önümde uzun bir yolculuk beni bekliyordu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder